Her geçen gün değişen yeme alışkanlıkları sebebiyle “bağırsaklar” mutasyona uğruyor demek yanlış olmayacaktır. Son yıllarda inflamatuvar bağırsak hastalıklarından tutunda obeziteye kadar birçok hastalığın görülme sıklığının artması sadece genetik etkenler değil elbette. İnsan vücuduna bulunan faydalı mikroorganizmaların canlı kalamaması yâda şekil değiştirmek zorunda kalması sebebiyle birçok hastalık fırsat bularak gün yüzüne çıkıyor. Bağırsak hastalıklarının birçoğunun altında yatan sebep ise “mikrobiyotanın yok oluşudur. Zira, 35 bin gen sayısına sahip bir insanda bağırsak bakteri gen sayısı 2 milyonun üzerindedir ve bu bir insanın 9/10’unun bakteri olduğunun kanıtıdır. Ancak, bağırsak mikrobiyotasında yaşanan tüm problemler bağırsak duvarlarını dahi olumsuz yönde etkileyebilecek bir güçtedir. Bu nedenle, canlı kalmamız için gerekli olan “ mikrobiyotalar” hakkında birçok bilgiyi bu içerikte bulabilecek ve siz de sağlıklı bir yaşam için adım atabileceksiniz. Mikrobiyota nedir, Mikrobiyotasız bir yaşam hangi hastalıkları gün yüzüne çıkarıyor, en önemli mikrobiyotalar hangileri gibi birçok sorunun yanıtını yazının ilerleyen bölümlerinde bulabilirsiniz.
İçindekiler
Mikrobiyota Nedir?
Mikrobiyotayı kısaca tanımlayacak olursak ; bağırsak yüzeyinde yaşayan bakterilerin tümüne microbiyota denmektedir. Bağırsağımızda çok sayıda bakteri barınmaktadır. Bakteri türleri yaşadığımız çevre , yeme alışkanlıklarımıza göre çeşitlilik göstermektedir. Bağırsak bakterilerimiz sayesinde kuvvetli bir bağışıklık sistemine sahip oluruz. Bağırsak floramızın kötü olması ise birçok metabolik hastalığı yaşamamıza neden olabilmektedir. Bunun yanında depresyon, otizm ve birçok psikiyatrik ve nörolojik hastalıkta bağırsak bakterilerindeki dengesizlik sonucu görülmektedir ya da ağır seyretmektedir. Bunların yanısıra mikrobiyota obezite ve kanser ile de ilişkili bulunmuştur.
Mikrobiyota dediğimiz bakteri populasyonu doğum anından itibaren vücuda girerek bağırsaklarımıza yerleşmektedir. Midede üretilen asit sayesinde çok az sayıda bakteri barınabilirken ince bağırsakta sayı kısmen artmakta kalın bağırsağa geçişte ise bu sayı milyonları bulmaktadır. Bu bakteriler çok küçük olmaları nedeniyle gözle görülemezler ve bağırsaktaki toplam hacmi 1-2 kg arasındadır. Doğumdan itibaren oluştuğunu bildiğimize göre anne sütü alımı, geçirilen hastalıklar, kullanılan ilaçlar, beslenme alışkanlıkları bu bakterilerin oranını ve sayısını değiştirmektedir. Son yıllarda bu kadar üzerinde durulmasının nedeni birçok hastalığın nedeninin bu bakteri dağılımında gelişen farklılıklar sonucu oluştuğunun birçok tibbi yayın ile ispatlanmış olmasından kaynaklanmaktadır. Hızlı gelişen Dünya bizdeki yeme alışkanlıklarında büyük değişikliklere neden olmuştur. Bu nedenle bakteri florası da bu değişime ayak uydurmuştur. Bağırsağımızda yaşayan mikrobiyom olarak adlandırılan bu grup bağırsağa gelen sindirilmemiş gıdaları sindirerek kendi beslenmesini sağladığı gibi vücut için gerekli besinleri de bağırsaklardan geri emilim yolu ile bize göndermektedir.
Bağırsaktaki bu bakteriler arasındaki denge önemlidir. Bu dengenin sağlıklı bir şekilde devam etmesi için gereksiz antibiyotik kullanımından kaçınılmalı, bazı gıdaların tüketilmesi yoluyla bizlere bu kadar destek olan bakterilerin beslenmesi ve çoğalması sağlanmalıdır. Bağırsaklarımızda yaşayan bu grupların ne olduğu kişiden kişiye değiştiği için özel testler ile bağırsağınızdaki kiracıları tanıma hakkına sahipsiniz. Ayrıca bu sayede bazı hastalıklara yatkınlığınız olup olmadığını mikrobiyotadaki bakteri gruplarınız sayesinde öğrenebilirsiniz.
Bu bakterilerin çeşitliliği ve oranı çok önemlidir. Çünkü vücuda giriş alanlarından biri olan sindirim sistemi dostu düşmanı iyi ayırt etmelidir. bu ayrım iyi yapılmadığı takdirde allerjik reaksiyonlar ile karşılaşmaya başlarız. Bağırsak duvarındaki hücreler sıkı bağlarla birbirine bağlıdır. Bağırsak duvarından içeri geçmeye çalışan bakteri, gıda vs hücrenin anahtar kilit sistemine bağlanmalıdır. bu bağlantı onun dost ya da düşman olduğunu söyler dost ise içeri geçişe izin verilir ancak zararlı bir durum söz konusu ise bu hücrelerin ona savaş açması ile sonuçlanır. GEÇİRGEN BAĞIRSAK SENDROMUNDA ise bağırsak hücrelerindeki bağlantılar koptuğu için vücuda girmek isteyen herşey girebilir. Bu durumda birçok hastalıkla karşı karşıya kalacağımız anlamına gelmektedir. Neyse ki bu durumun belirli tedavi protokolleri ile çözümü mümkündür. DİSBİYOZİS ise bu bakteriyel oranların değişmesi ve olmaması gereken alanlarda davetsiz misafirlerin bulunması durumudur.
“Unutulmuş organ yada metabolik organ” olarak bilinen mikrobiyotalar, sağlıklı bir yaşantı için gerekli olan bakterilerdir. Doğduğumuz andan itibaren Mikrobiyota (bağırsak florası) artarak devam etmekte ve elbette şekillenmektedir. İlk olarak anne sütünden aldığımız mikrobiyotalar zamanla yediğimiz probiyotik veya prebiyotik besinlerle de artmaktadır. Ancak, küçük yaşta yaşanan bağırsak problemleri ve sık antibiyotik kullanımı “hayati organımız” olarak görülmesi gereken “mikrobiyotaya” zarar verebilir.
B ve K vitaminlerin yapılmasında görev alan Mikrobiyotalar, mide ve ince bağırsakların sindiremediği besinlerin sindirimine de yardım etmektedir. Hastalık yapabilecek bakterilerin yerleşmesine dahi engel olabilen Mikrobiyotanın en önemli özelliği ise bağırsak duvarında bir bariyer oluşturması.
İnsanın kendisi üzerinde milyarlarca canlının ( bakteriler) yaşadığı bir dünyadır. Bu bakteri gruplarının tümüne mikrobiyota denir. Bu bakterilerin %90’ ından fazlası bağırsaklarımızda yaşamaktadır. Bu bakteriler farklı ailelere üye olup kendi aralarında bir denge oluşturmaktadır. Doğum şekli ile değişiklikler başlayıp hayatımızın her dönemindeki beslenme alışkanlıklarımız bağırsaklarımızdaki bu dengeyi etkilemektedir. 100 ila 1000 tür arasında değişen bakteri popülasyonun beslenme alışkanlıkları ile değişimi mümkündür. Ancak diyet alışkanlıkları ile ilgili süreklilik sağlanmaz ise eski popülasyon bağırsaklardaki yerini alır. Son dönemde yapılan araştırmalar göstermektedir ki bağırsaklarımızda yaşayan bakteriler gerek mide- bağırsak sistemi ile ilgili hastalıklar gerekse vücudumuzda oluşan diğer kronik hastalıkların oluşumu ve ilerlemesinde rol oynamaktadır. Bağırsağımızda 3 büyük bakteri ailesi bulunmaktadır. Bu bakterilerin yaşama oranları beslenme alışkanlıklarımıza göre değişmektedir. Çünkü bazıları yağ asitleri ile bazıları çözülmemiş karbonhidratları sindirerek vücuda geri kazandırmaktadır. Yani bu bakteriler vücudumuzda yer alan asalak bizden birşey götürmeye çalışan canlılar değil çalışan çarktaki dişlilerin bir parçasıdır.
Sızdıran Bağırsak Nedir?
Bağırsaklarımızın yüzeyini kaplayan hücreler birbirlerine sıkı bağlar ile bağlanmış olup aralıktan herhangi bir geçişe izin vermemektedir. Bağırsak yüzeyünde yaşayan bakterilerde bu bağlantıların birçok nedene bağlı olarak bozulması sonucu bakteri, virus yada gıda parçacıklarının buradan geçişi sonucu duvarda iltihabi reaksiyonlar oluşur. Bu durum geçirgen bağırsak sendromu olarak tanımlanmaktadır. Geçirgen bağırsak sendromu olan hastaların beslenmesi genel olarak benzerlik göstermektedir. Bunun sonucu olarak tüm sistemler etkilenir ve metabolik hastalıklar ve otoimmun hastalıklar dediğimiz bağışıklık sistemi çalışma düzensizliği sonucu gelişen hastalıklar görülmektedir. Geçirgen bağırsak sendromu olan bireylerde yapılan tedaviler ve diyet düzenlemeleri sayesinde hastalarımız sağlıklı bağırsaklara ve sağlıklı bir vücuda sahip olabilmektedir.
Hangi Durumlarda Probiyotik Tedavi Uygulanmalı?
Son dönemde probiyotik ve prebiyotik özellikli tedavi yöntemleri tıbbın her bölümünde popüler olmaya başladı. Peki gerçekten prebiyotik ve probiyotik her şey mi? Her toplumun kendine özgü bir bağırsak florası vardır. Yaşadığımız ortam beslenme şeklimiz bağırsak florasının oluşmasında büyük etkiye sahiptir. Zamanla toplumun beslenme alışkanlıklarının değişmesi ile birlikte bağırsak florasındaki üyelerin hakimiyeti de değişmektedir. Bununla birlikte birtakım hastalıkların daha sık görülmesi, tıbbı literatürde bağırsak florası ile daha fazla araştırma yapılması, bağırsak florası ile hastalıklar arasındaki ilişkiyi gözler önüne sermektedir. Ancak bizim bağırsak florasımızı istediğimiz kompozisyona getirecek (!) kadar çok probiyotik ürün bulunmamaktadır. Ayrıca hastalıkların oluşmasında sadece çevresel faktörler ve diyet alışkanlıklarımız yoktur. Bu yüzden lütfen sadece probiyotik kullanarak hastalıklarımdan kurtulacağım algısını en azından mevcut tıbbi bilgiler ışığında aklımızdan silelim. Sağlıklı beslenelim, besin öğelerimiz arasında mutlaka probiyotik içerikli gıdalar olsun ama tanı konmuş hastalıkların çözümünü sadece probiyotiklerde aramayalım.
Mikrobiyota Yoksunluğu Hangi Hastalıkları Tetikliyor?
- Otizm
- Alerjik Hastalıklar
- Obezite
- İnflamatuar bağırsak hastalıkları
- Spastik Kolon
- Öğrenme Bozuklukları
- Romatoid artrit
- Çölyak
- Kolon Kanseri
- İrritabl Bağırsak Sendromu
- Depresyon
- Diyabet
- İnsülin Direnci gibi onlarca hastalığa sebep olan Mikrobiyota yoksunluğu, gerçekten önemli bir durumdur ve acilen çözülmesi gereken bir konudur.
Mikrobiyotanın Faydaları Nelerdir?
Prebiyotik ve probiyotik açılardan mikrobiyotaların faydalarını incelemekte fayda var.
Probiyotikler
Zararlı canlıların bağırsak duvarına tutunmasını engellemekten sorumlu probiyotikler, canlı mikroorganizmalar arasında yer almaktadır. Fermente süt ürünleri ile vücudumuza aldığımız probiyotiklerin birçok faydası bulunmaktadır.
- Bağırsak sisteminin güçlendirilmesinden sorumlu probiyotikler, yiyeceklerin hazmını da kolaylaştırmaktadır.
- B ve K vitaminlerinin sentezini gerçekleştiren probiyotikler aynı zamanda kronik iltihap hastalıkların oluşumunu da engellemektedir.
- Toksin maddelerin kan dolaşımına geçmesini engelleyen probiyotikler, bağırsak duvarını da koruyarak bağırsak geçirgenliğini kontrol altında tutar.
- Mide asidi ve safraya karşı da direnç gösteren probiyotikler, birçok Gastrointestinal hastalığın oluşmasını da engellemektedir.
- İshali ve kabızlığı önlemede önemli rol oynayan probiyotikler, idrar yolu enfeksiyonlarını da önleyecektir.
Prebiyotikler
İnsan yâda hayvan sağlığı üzerinde olumlu etkileri olan prebiyotikler, bağırsaktaki birçok mikroorganizmaların aktivitesini sağlamakla görevlidir. Yararlı bakterileri besleyen yem olarak da örneklendirilebilen prebiyotikler, oldukça önemlidir ve faydalıdır.
- Kabızlığı gideren prebiyotikler aynı zamanda bağırsağın pH’ını düşürmeye yarar.
- Bağırsak kanseri riskini minimuma indiren prebiyotikler, kan kolestrol seviyesini düzenleme konusunda da görev yapar.
- Bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkileri bulunan prebiyotikler tıpkı probiyotikler gibi enfeksiyon tehlikelerini de engellemektedir.
Dr. Meral Sözen Sayesinde Alt yâda Üst Sindirim Hastalıkları ve Şikâyetlerinizden Mikrobiyota Tedavisi ile Kurtulmak Mümkün!
Günümüzde mikrobiyotamızı korumak birçok sebepten ötürü oldukça zor olsa da doğru “prebiyotik ve probiyotik kullanımı” ile kesinlikle bunu başarabilmekteyiz. Ailenizde sindirim sistemi kanserleri söz konusu ise risk altında olduğunuzu unutmamalı ve mikrobiyotanızı daima aktif tutmaya özen göstermelisiniz. Mikrobiyota ile ilgili her konuda sizlere destek veren Dr. Meral Sözen’den randevu alabilir ve mikrobiyota hakkında daha fazla bilgi edinmek için Dr. Meral Sözen’le görüşebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir
Günümüzde dışkılama bozuklukları başlığı altında birçok hastalığı görebilmek mümkün. …
Devamını OkuBağırsaklarda yaşanacak en ufak bir problem, günlük rutini olumsuz yönde etkilemekte …
Devamını Oku